Milli Eğitim Bakanı Olmasam!..
Bu yazı eğitim üzerine kafa yorma, anlama, düşünme belki biraz empati kurma, sorunları dile getirme, çözüm yolu sunma ama hepsinden öte ülke meselesini masaya yatırma maksadıyla kaleme alınmıştır. Kurgusal olduğu kadar gerçekçidir de.
Yer: Türkiye. Tarih: Eylül 2025. Yazının başlığına kafanız takılmış olabilir hatta olumsuzluk üzerinden, olmayacak, olamayacak bir dilek üzerinden ne denilebilir de diyebilirsiniz. Haklısınız ama işin içinde değilseniz bunu anlamanız zor olur. O vakit yazıya odaklanalım.
Okullar açılıyor. Gündemde eğitim var. Bu aralar öğretmenlerin norm fazlası atamaları var. Herkes veryansın ediyor. Herkes hak arıyor. Eyvallah! Herkesin hakkını arama, alma hakkı vardır.
İyisi mi biz konuya dönelim. Milli Eğitim Bakanı olmasam bir tane bile atanamayan öğretmen adayı kalmazdı. Herkes atanırdı. Sınavları, mülakatları kaldırırdım. Bunun için eğitim fakültelerinin yüzde seksenini kapatırdım. Kapatamazsam, iktidar elimde ya YÖK ile görüşüp eğitim fakültelerinin kontenjanlarının yüzde seksenini düşürürdüm. Nasıl ama? Bence on numara iş.
Milli Eğitim Bakanı olmasam öğretmenlerin norm fazlası durumu diye bir şey olmazdı. Okul sayılarını yüzde elli artırır, yeni okullar yapardım. Böylece sınıflarda ideal sayıda öğrenci olduğu gibi açıkta da öğretmen kalmazdı. Ne güzel olurdu!
Milli Eğitim Bakanı olmasam ders müfredatını değiştirirdim. Özellikle liselerin türüne göre müfredat hazırlattırırdım. Meslek liseleri ile fen liseleri aynı müfredata tâbi olmazdı. Meslek lisesindeki öğrenci ile fen lisesindeki öğrenci aynı matematiği, fiziği okumak gibi zora girmezdi. Dolayısıyla meslek liselerinde sınıfta kalan olmazdı. Yüzde yüz başarı sağlanmış olurdu.
Milli Eğitim Bakanı olmasam ortaöğretimi sil baştan değiştirirdim. Liselerin yüzde seksenini meslek lisesine dönüştürürdüm. Kalan kısmın yüzde onunu teknik ve fen; diğer kısmını da sosyal ve sanat liselerine dönüştürürdüm. Meslek lisesine giden öğrencinin sigortası emekliliğe sayılır, ücretleri de şimdiki MESEM gibi sistem üzerinden verilirdi. Herkesin bir mesleği olurdu. “Bir baltaya sap olamadın” sözü geçersiz olurdu.
Resmî olmasa bile dediğim gibi ancak yüzde yirmilik kısım işe yarayan veya istihdam alanı bulabilen yükseköğretim kurumlarına yerleşebiliyor. Herkesin üniversite okuması diye fantastik bir şeye de gerek kalmazdı. Şimdi diplomalı milyonlar ürettik ama mal ve hizmet üretemedik. Bu da enflasyonun sebeplerindendir.
Milli Eğitim Bakanı olmasam okullar yatay mimaride yapılırdı. Bahçeler de çok büyük olurdu. Okullarda spor salonları, sanat atölyeleri, yüzme havuzları, spor sahaları olurdu. Çocuklar okula koşa koşa giderlerdi. Rüya gibi ama bunların olması için benim Milli Eğitim Bakanı olmamam lazım.
Milli Eğitim Bakanı olmasam öğretmenlerin atama ve yer değiştirme işlerini değiştirirdim. Eşler aynı yerleşim yerinde olurdu. Zaten bir yerde norm yoksa oraya atama olmazdı. Eşlerden birisi başka bir kurumda ve atandığı yere de öğretmen eşinin atanması gerekiyor, diyelim. Böyle bir atama zaten olmazdı. Öğretmen eşi olanların ataması (polis, asker gibi) atanacakları yerde eşlerinin de normunun olması şartına bağlanırdı. Şimdi il emrine atanan öğretmenler ortalığı ayağa kaldırıyor. Dediğim gibi olduğunda sorun kalmazdı.
Devlet personel yönetimi bütüncül anlayışla ele alınmalı. Kurumlara mahsus ama ülke genelini ilgilendiren bir uygulama, sınırlı yönetmelik ve tasarrufla olunca iktidarı sarsan, sallayan bir kaos çıkıyor. Durum böyledir.
Milli Eğitim Bakanı olmasam mevzuatı okul yöneticileriyle yapardım. Her seviyedeki eğitim yöneticilerinden elbette tecrübesi sabit olanlardan karizmatik, vizyon sahibi ve ufku geniş yöneticilerden kuracağım bir ekiple mevzuatı değiştirirdim. Böylece yönetmeliklerde anlaşılmayan hususlar, kafa karışıklığı olmazdı.
Milli Eğitim Bakanı olmasam idari yapıda değişiklik olurdu. Okul müdürlerinden oluşan bir kurula bir ilçe ve bir il müdürü atardım. Bu kadar şube müdürü, idari personel olmazdı. Her kurum kendi işini kendisi yapardı. Bürokrasiye takılmadan işler yürürdü. Şimdiki gibi persel sorunu olmazdı, şube müdürlüğü olmayacağı için de sorun kalmazdı. Adamlar haklı, ekonomik olarak çok geride kaldılar. Bunların hepsi okul müdürü olurdu.
Milli Eğitim Bakanı olmasam LGS ve YKS gibi sınavlar olmazdı. Çocuklara çocukluğunu yaşatmayan uygulamalar kalmazdı. Herkes neşeli, huzurlu ve çocukluğunu yaşayan nesiller olurdu. Spor yaparlardı. Sosyal ve kültürel etkinliklere katılırlardı. Nesillerin ruhunu da eğitmek gerek. Böylece gereksiz stres olmazdı. Aileler de rahat olurdu. Özel dersler, kurslar bilmem neler neler olmazdı.
Milli Eğitim Bakanı olsam okullar olmazdı. Hiç de sorun olmazdı. Ne güzel yönetirdim!
Ali Bal
Kaynak: milatgazetesi.com
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.