Yusuf Tekin’in gelmesini tam 104 yıl bekledik!
Bundan yaklaşık bir buçuk ay önce, 18 Kasım tarihinde “Yusuf Tekin’in gelmesini tam 104 yıl bekledik!” başlıklı bir yazı kaleme almış ve 1920'den günümüze kadar geçen 104 yıllık süre içerisinde tamı tamına 67 kez Milli Eğitim Bakanı değiştiği halde “Maarif” sistemimizde istenilen neticenin bir türlü alınamadığını…
Yaratılış gerçeğini yok sayan ve evrimci- ateist fikirleri dayatan Batı’dan devşirme eğitim anlayışı ile çocuklarımızın zehirlendiğini…
AK Parti’nin iktidara gelmesiyle birlikte milli eğitimde, özellikle teknik donanım, ders kitabı bilmecesi, branş öğretmeni sıkıntısı, okul servisleri problemi, kalabalık sınıflar ve okulsuz köyler gibi sorunlar tarihe karışsa da “İnkârcı” müfredata son vermek için ciddi çalışmaların yeterince yapılamadığını…
Bu kötü gidişata “dur” demek için gövdesini taşın altına sokan Milli Eğitim Bakanı Sayın Yusuf Tekin’in ise…
Alanında uzman yüzlerce eğitimci ve akademisyenden oluşan bir kurulla hummalı bir çalışma yürüterek 26 Mayıs 2024’te tamamladığı ve mevcut eğitim-öğretim döneminde kademeli olarak uygulamaya başladığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ismini verdiği “milli müfredat”la bu önemli açığı kapattığını…
Sadece akademik başarıya odaklanmayan ve şuurlu nesiller yetiştirmeyi önceleyen bu çalışma karşısında deliye dönen “vesayet” artıklarının ise “Tekkelere mürit yetiştirecek” dedikleri milli müfredat yüzünden Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e yönelik çok kirli bir karalama kampanyası başlattıklarını…
Özellikle CHP ile güdümündeki medyasının ve kiralık kalemşörlerinin, bir asırlık “sömürge müfredatını” bitirerek eğitimi “ideolojik” esaretten kurtardığı ve “Kendi icat ettiğin bir laikliği bana dayatıyorsun” diyerek “CHP tipi laikliğe” karşı çıktığı için Sayın Tekin’e, “yobaz” ve “uyuz” şeklindeki hakaretlere saldırdığını...
Laikçi azınlıktan gelen iğrenç tepkiler sonrası harekete geçen duyarlı vatandaşların da adeta ağız birliği ederek, Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’e “Kabul olunmuş duamız” sözleriyle sahip çıktıklarını, dilimiz döndüğünce anlatmaya çalışmıştık…
Tabii bu satırların sahibi daha önce Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’le hiç karşılaşmadığı için o gün kaleme aldığımız ifadelerin tamamı, yaptığınız okumalara ve gözlemlere dayanıyordu.
28 Aralık sabahı ise Sayın Bakan Bey’in “Eğitim Editörleri” ile Sabancı Öğretmenevinde gerçekleştirdiği ve “yılsonu değerlendirme toplantısı” tadında geçen davetine katılarak, tanışma fırsatı buldum.
“ÖĞRETMENLER ÖZÜR DİLİYOR”
Bakan Tekin, gayet samimi bir ortamda gerçekleşen buluşmada, yaptıkları hizmetleri detaylıca anlattı. Bunlar muhtemelen bugünkü gazetelere yansıyacaktır. İlgilenenler detayları orada bulacaktır.
Benim en çok dikkatimi çeken ise 2024 yılının belki de üzerinde en çok tartıştığımız konusu olan ve malum zihniyetin “gerici” diyerek karşı çıktığı, “öğrenci değil imam yetiştirecekler” iftirasıyla yaftalamaya çalıştığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile ilgili sözleri oldu.
Hâlihazırda 1, 5 ve 9. sınıflarda uygulanan “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli”yle ilgili öğretmen eğitimlerinin yanı sıra ders kitaplarının yazımını ve basımını tamamladıklarını belirten Bakan Tekin şu dikkat çekici ifadeleri kullandı:
“Sahada sendika temsilcilerinin ve siyasetçilerin çok figüratif bir dille ve ideolojik argümanlarla karşı çıktıkları bir dönem oldu. Sonra yaz aylarında öğretmen eğitimleriyle beraber bugün her şey, özellikle öğretmenler arasında tersine döndü. Her gittiğimiz yerde şu tür diyaloglara şahit oluyoruz. Gelip özür diliyor öğretmenler. ‘Biz muhalefet ettik ama şimdi görüyoruz ki hakkınıza girdik veyahut da sizi yanlış değerlendirdik’ diye özür dileyen çok sayıda öğretmen arkadaş var. Her gittiğim ortamda bu oluyor.”
Evet…
Gördüğünüz gibi CHP ve avanelerinin “laikliğe aykırı” diye şiddetle karşı çıktığı…
Nevşin Mengü’nün, “Buyrun size Yeni Türkiye Maarif Modeli. Fen kitabı yalan yanlış bilgilerle, uydurma bir bilim tarihi ile dolu. Türk insanı yalan ve propagandayla örülü bir hayal dünyasında yaşatılıyor” diyerek iftira attığı “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” ile ilgili gerçeği gören öğretmenlerimiz adeta özür dileme yarışına girmişler. Bu özürler, milli bir müfredatla şuurlu nesiller yetiştirmek için atılan mayanın tuttuğunu gözler önüne sertiyor.
Umarım bir gün Nevşingiller de hatalarından dönerek, nedamet getirirler…
Milli müfredata atılmadık çamur bırakmayan Sözcü, Cumhuriyet ve Birgün gibi mevkutelerin yöneticilerinin de yaptıklarından dolayı yüzleri kızarır.
AYRIMCILIK MUHALEFETİN İŞİ
Soru-cevap bölümüne geçildiğinde ise “Eğitim Editörleri” genelde “öğretmen atamaları, özel okul ücretleri, başarı sıralamaları, TIMSS sonuçları” gibi güncel meselelerle ilgili sorular sorarken, ben daha çok merak ettiğim konulara ve yıllardır kamuoyunun cevabını aradığı sorulara odaklandım…
Malumunuz birileri, Diyanet İşleri Başkanlığı, İl Spor Müdürlükleri ve Milli Eğitim Bakanlığı arasında imzalanan “ÇEDES” protokolünden oldukça rahatsız.
Mesela, CHP Bornova İlçe Örgütü geçtiğimiz günlerde ÇEDES projesi kapsamında İzmir’deki bazı okullara imam, müezzin, vaiz ve kuran kursu hocası görevlendirilmesine karşı çıkarak “ÇEDES nöbeti” başlatmıştı.
Önceki gün de Diyarbakır İl Millî Eğitim Müdürlüğü ile Peygamber Sevdalıları Vakfı arasında imzalanan ve “Siyer-i Nebi” yarışması yapılmasını öngören protokol, DEM Partili 6 milletvekili tarafından Meclis gündemine taşınmıştı.
Bakan Bey’e “Sadece İslami yapılarla mı protokoller imzalanıyor, TEV ve ÇYDD gibi malum zihniyete yakın vakıflara ayrımcılık mı uygulanıyor” diye sordum?
Tekin, “Ben hiçbir yerde hiçbir tanesinin ismini zikretmedim. Bizim için bir sivil toplum örgütü ya da meslek örgütüyle protokol imzalamamızın yegâne koşulu, ilgili meri mevzuata göre bu kurumun meslek örgütü veya sivil toplum örgütü olarak kabul edilip edilmemesi” cevabını verdi. İdeolojik saiklerle hareket eden muhalefet gibi “asla niyet okumadıklarını ve sadece protokolün içeriğine, öğrencilere ne gibi fayda sağlayacağına baktıklarını” belirten Bakan Bey’in, “Duysanız ‘bu da mı var?’ diye şaşırırsınız” sözü ise kimseye ayrımcılık yapılmadığının en büyük ispatıydı.
“FULBRİGHT EFSANESİ ÇÖKTÜ”
Cevabını aradığım bir diğer soru da ülkemizde “Gölge Milli Eğitim Bakanlığı” gibi hareket ettiğine inanılan ve müfredat dâhil her şeye karıştığı varsayılan Fulbright Komisyonu’ydu.
Malumunuz…
1946’da ABD’li senatör J. William Fulbright’ın Amerikan Kongresi’ne sunduğu bir kanun teklifiyle başlatılan ve 27 Aralık 1947’de, İsmet İnönü zamanında imzalanan “Fulbright Antlaşması” yüzünden yıllardır kamuoyunda; “Milli Eğitim sistemimizin dış güçler tarafından şekillendirildiğine” inanılıyor.
4’ü Türk, 4’ü ABD’li(ki bu 4 üyenin genelde CIA ajanlarından oluştuğu varsayılıyor) olmak üzere 8 üyeden oluşan ve eşitlik durumunda durumunda ABD Büyükelçisinin verdiği kararı geçerli kabul eden bu “CHP mirası” çağdışı anlaşma ile ilgili her yıl yüzlerce makale yazılıyor.
Benim de içerisinde yer aldığım bazı Whatsapp gruplarında acayip komplo teorileri üretiliyor.
Bakan Bey’e bu iddiaların aslı olup olmadığını sordum.
İkinci Dünya Savaşı şartlarında imzalanan “Fulbright Antlaşması”nın sadece burs programının devam ettiğini belirten Yusuf Tekin’in cevabı oldukça netti:
“5,5 yıl müsteşarlık yaptım, yaklaşık 1,5 yıldır bakanım. Bir sürü ve çok ciddi değişiklik yapıyoruz. Ne Fulbright'tan ne de büyükelçilikten herhangi birisi gelip hiçbir tanesiyle ilgili fikrini beyan eden kimse görmedim. Hiçbirisinde ne Fulbright Komisyonu ne başka bir yapı, bize gelip de ‘şöyle yapacaksınız, böyle yapacaksınız’ demedi. Birçok ülkenin büyükelçisiyle de görüştük, konuştuk, herhangi bir konuda fikir beyan olmadı, zaten böyle bir şey söylemeye hakları da yok. İkinci Dünya Savaşı sonrası yıllarda dominant olmuş olabilir, o tarihlerde yapılmış olabilir.”
ÖNCE TÜRK OKULLARI AÇILSIN
Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in bu milletin “öz evladı” olduğunu tescilleyen ifadelerinden bazıları ise Ruhban Okulu’nun açılmasına yönelik soru karşısında verdiği cevapta gizliydi.
“Heybeliada Ruhban Okulu açılacak mı” diye sorduk…
“Bu konulara el atarken, Avrupa'da, Fransa'da, Almanya'da, Avusturya'da ya da Batı Trakya’da yaşayan Türk vatandaşlarının ya da orada azınlık olarak tanımlanan Türklerin temel hak ve hürriyetlere erişim hakkı konusunda hukuk devleti prensibine uygun sonuçlar elde etmek üzere yola çıktık… Batı Trakya'daki Türk okulu sayısı şu an tam dörtte bire inmiş durumda. Biz ise o okulların hiçbirisini kapatmadık.” dedi.
Lisanı hali ise;
“Papaz yetiştirmek isteyenler önce kendi ülkelerindeki Türk okullarını açacak” diyordu.
Ayrıca…
Bakan Bey’in, CHP’nin “gölge bakanı” ile neden görüşmediğine, laiklik tartışmalarına, İBB’nin 51 öğrenciyi zehirleyen bozuk kumanyalarına ve yılbaşı tartışmalarına ilişkin cevapları da oldukça dikkat çekiciydi!
Saatler süren sohbetin ardından Sabancı Öğretmenevinden ayrılırken; üzerimde “Milli Eğitim nihayet milli olmuş!” huzuru vardı!
Zekeriya Say
Yorum yazarak topluluk şartlarımızı kabul etmiş bulunuyor ve tüm sorumluluğu üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Mebpersonel.com İnternet Sitesi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.