EĞİTİM FAKÜLTELERİNE GİRİŞTE BAŞARI KRİTERİ GETİRİLMESİ YETMEZ!

 YÖK Başkanı Yekta Saraç basına verdiği demeçte, yaklaşık 1,5 milyon aday içerisinden eğitim fakültelerine yerleşmek isteyen adayların, ilk 240 bin kişilik dilimde olmaları koşulu getirileceğini ve eğitim fakültelerindeki programların niteliğinin artırılacağını ifade etti. Ancak, eğitim hizmeti açısından olumlu sonuçları olacağını düşündüğümüz bu adımın, bugüne kadar izlenen plansız politikaların yol açtığı sonuçların görülmesi açısından da önemli olduğunu düşünüyoruz. Şöyle ki;
 

Devlet üniversiteleri bünyesindeki eğitim fakültelerine girmek isteyen adaylar 240 binlik dilimden değil, 125 binlik dilimden öğrenci alıyor!

Örneğin, sınıf öğretmenliği gibi eğitim hizmetinin temel taşlarından olan, öğrencilerin eğitim-öğretim yaşamlarının seyrinde oldukça önemli rol oynayan öğretmenlerin yetiştiği fakültelere giriş puanlarını ele alalım.

2016 yılı tercih kılavuzundan derlenen bu bilgiler göz önünde tutulduğunda, sınıf öğretmenliği bölümü için en düşük puanla yerleşen adayın Kars Kafkas Üniversitesi’ne yerleştiğini, onun da ilk 125 bin kişilik dilimde yer aldığını göstermektedir. İstanbul, Ege, Gazi, Ankara Üniversitesi gibi köklü üniversitelerin eğitim fakültelerini tercih edenler ise ilk 70 binlik dilimde yer aldığı kolaylıkla görülmektedir. Ancak vakıf üniversiteleri söz konusu olduğunda bu durum değişmekte ve sorun da burada başlamaktadır. Şöyle ki;

Görüldüğü üzere vakıf üniversiteleri, tam burslu programlar dışındaki tüm programlarında düşük puan almış adayları bünyelerine katmaktadır.

YGS’den LYS’ye alınacağı ifade edilen okulöncesi öğretmenliği bölümünde de durum değişmemektedir!

YÖK Başkanı Saraç’ın açıklamalarında ifade ettiği diğer bir düzenleme, YGS ile öğrenci alan okul öncesi öğretmenliği programların artık LYS ile öğrenci alacağı ve bu bölümlerde de 240 bin diliminin uygulanacağı oldu. Ancak aşağıdaki tablodan da görüleceği üzere özellikle köklü devlet üniversitelerini tercih eden öğrencilerin hayli yüksek sıralarda olduğu görülmekte, yine en düşük puanla öğrenci kabul eden devlet üniversitesinde dahi 240 binlik dilimin çok altında öğrenci kabul edildiği görülmektedir.

Vakıf Üniversitelerindeki durum, yine sınıf öğretmenliği bölümünde olduğu gibidir. Yani düşük puanlarla bu bölümlerde okunabilmesi mümkündür.

Sonuç olarak yukarıdaki veriler eşliğinde YÖK Başkanı Saraç’ın açıklamaları değerlendirildiğinde, eğitim gibi önemli bir hizmet alanında temel sorunun öğretmen yetiştirme politikasındaki vakıf üniversitelerinin oynadığı rol ve bu kurumlar eliyle ticarileştirilen öğretmen yetiştirme uygulaması olduğu gerçeği açığa çıkmaktadır.

Ayrıca, YGS ya da LYS sonuçlarında ilk 70 binlik dilimde yer alan gençlerimizin, eğitim fakültelerinden mezun olduktan sonra karşılaştıkları işsizlik problemi de sorunun diğer yanını oluşturmaktadır. Yürütülen plansız yükseköğretim politikaları aracılığıyla açılan eğitim fakültelerinden mezun olan gençlerimizin sayısı 300 bini aşmıştır. Ataması yapılmayan öğretmenler sorunu çözüme kavuşturulmadan sadece eğitim fakültelerine giriş konusuna odaklanan çözümlerin arzulanan sonuçları doğurması mümkün değildir. Bu nedenle nitelikli öğretmen yetiştirme,  eğitim fakültelerinin nitelikli programlara kavuşması ve öğretmenlerin istihdam sorunları birlikte ele alınmalı, MEB de bu konuda politika üretmelidir.

YÖK Başkanı Saraç’ın öğretmen yetiştirme politikalarının niteliğinin artırılmasına dair vurgusu önemli olmakla birlikte, üniversitelerimizde bilimsel özgürlüğün ortadan kalktığı, kurumsal özerkliğin ayaklar altına alındığı ve eleştirel, özgür düşünce ile bunları özgürce ifade etme hakkı önüne sıralanan yasaklar, cezalar, disiplin soruşturmaları dikkate alınacak olursa Saraç’ın vurgusunun temenninin ötesine geçemeyeceği de bilinmelidir.

Eğitim Sen olarak belirtmek isteriz ki, üniversitelerimizde temel hak ve özgürlükleri kısıtlayan uygulamalar ortadan kaldırılmadıkça, bilimsel özgürlüğe alan açılmadıkça, kadrolaşma ve üniversiteleri siyasi iktidara bağlama derdinden vazgeçilmedikçe buzdağının görünen yüzünü sorun olarak tarif etmek hatasından kurtulamayız.

İnsan, toplum, doğa yararına üniversite ve yükseköğretim hizmetinin kamusal, parasız, nitelikli, bilimsel olarak örgütlenmesi talebimizi bir kez daha kamuoyunun dikkatine sunuyoruz.

EĞİTİM SEN